http://istanbul.indymedia.org/news/2007/05/188561.php
Y.Ö.K korumasındaki!! intihal profesörü Ruşen Keleş (Mason Mahfili)
Mason Mahfili Ruşen KELEŞ (Y.Ö.K korumasındaki!! intihal profesörü)
gönderen: emre Thursday, May. 17, 2007 at 7:07 PM
emrolli@hotmail.com
Necla Arat bilim hırsızı çıktı
İSTANBUL (17.05.2007)-
Cumhuriyet mitinglerinin tertip komitesinde yer alan ve CHP'den miletvekili adaylığı kesinleşen Prof. Dr. Necla Arat'ın doçenlik ve doktora tezlerinin intihal olduğu ileri sürüldü. Arat'ın daha önce de profesörlük tezinin bilim hırsızlığı olduğu ortaya çıkmıştı. O bir "bilim" kadını! Darbeci generallerin “silahsız” sözcülerinden biri olan Necla Arat, 1990 öncesinde, profesörlük ünvanı almak için, İÜ Edebiyat Fakültesi'nde bir tez hazırlamış, tezi görüşen kurulda beş üyeden ikisi lehte, ikisi aleyhte, biri de çekimser oy kullanmıştı. Bu durum üzerine bir üst kurul inceleme yapmış; konuyu görüşen bilim kurulunun üyelerinden birinin hazırladığı bir intihal raporu bu süreçte ortaya çıkmıştı. Bu rapora göre: "Ahlak Felsefesi" adını taşıyan tez üç ayrı İngilizce kitaptan tercüme yoluyla derlenerek hazırlanmıştı. Üst kurul, ortaya çıkan bu rapor üzerine 'intihal suçlusu' olduğu gerekçesiyle henüz Doçent olan Necla Arat'ın profesörlük tezini geri çevirmiş, üniversiteyle ilişkisinin de kesilmesini de talep etmişti. Ancak Necla Arat, bu olayla ilgili üniversiteden altı ay uzaklaştırma cezası almış, üst kuruldaki isimler emekli olduktan sonra da yeniden harekete geçip profesör olmayı başarmıştı. YÖK kışlasının yüz akı! 12 Eylül faşist darbesi ile kışlaya dönüştürülen üniversitelerin yüz akı(!) olduğu, gün geçtikçe daha net bir şekilde ortaya çıkıyor. Darbeci generallerin muhtıralarını savunabilecek kadar bilimsel düşünce düşmanı olan, Necla Arat'ın intihal sicilinde yok yok! Necla Arat'ın profesörlük tezi gibi şimdi de doktora ve doçentlik tezlerinin de intihal olduğu ortaya çıktı. Arat'ın "E. Cassirer ve S. K. Langer'de Sembolik Form Olarak Sanat" başlıklı doktora tezi hakkında yapılan incelemede; kitabın büyük bir kısmının Cassirrer ve Langer adlı yazarlardan kaynak belirtilmeden yapılan alıntılarla oluştuğu kaydedildi. Arat'ın "18. Yüzyıl İngiliz Felsefesinde Etik ve Estetik Değerler Arasındaki İlgi Sorunu" isimli doçentlik tezinde de benzer intihaller olduğu belirtildi. Doktora ve doçentlik tezleriyle ilgili intihal iddialarına köşesinde yer veren Ahmet Hakan Coşkun, Arat hakkında "suç duyurusunda bulunduğunu" belirtirken, intihal iddialarının belgelerinin de kendisinde mevcut olduğunu kaydetti. Postal varsa, bilim yok Bilimsel düşünce yerine asker postalını üniversitelerde hakim kılan YÖK kışlasının medarı iftarı diğer profesörlerin de intihal suçları ortaya çıkmıştı. Onlardan biri de eski İÜ Rektörü Prof. Kemal Alemdaroğlu idi. Alemdaroğlu'nun yazdığı 'Laparoskopik Cerrahi' kitabının intihal olduğu Türk Tabipler Birliği'nce tescil edilmişti. Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Atalay Arkan'ın Almanya'da çıkmış olan anestezi ile ilgili kitabı intihal ederek Türkçeye çevirdiği, üzerine kendi ismini koyarak yayınladığı tespit edilmişti. 19 Mayıs Üniversitesi Rektörü Prof. Ferit Bernay ve arkadaşlarının yazdığı makalenin 'Journal of Pediatric Surgery' adlı derginin Şubat 1989 sayısından kopyalandığı tespit edilmişti. Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Ruşen Keleş ve bir öğretim üyesi tarafından yazılan 150 sayfalık 'Çevre Hukukuna Giriş' adlı kitabın Prof. Nükhet Turgut'a ait 'Çevre Hukuku ve Karşılaştırmalı İnceleme' adlı kitaptan intihal edildiği mahkeme kararıyla belgelenmişti.
Necla Arat bilim hırsızı çıktı
İSTANBUL (17.05.2007)-
Cumhuriyet mitinglerinin tertip komitesinde yer alan ve CHP'den miletvekili adaylığı kesinleşen Prof. Dr. Necla Arat'ın doçenlik ve doktora tezlerinin intihal olduğu ileri sürüldü. Arat'ın daha önce de profesörlük tezinin bilim hırsızlığı olduğu ortaya çıkmıştı.
O bir "bilim" kadını!
Darbeci generallerin “silahsız” sözcülerinden biri olan Necla Arat, 1990 öncesinde, profesörlük ünvanı almak için, İÜ Edebiyat Fakültesi'nde bir tez hazırlamış, tezi görüşen kurulda beş üyeden ikisi lehte, ikisi aleyhte, biri de çekimser oy kullanmıştı. Bu durum üzerine bir üst kurul inceleme yapmış; konuyu görüşen bilim kurulunun üyelerinden birinin hazırladığı bir intihal raporu bu süreçte ortaya çıkmıştı.
Bu rapora göre: "Ahlak Felsefesi" adını taşıyan tez üç ayrı İngilizce kitaptan tercüme yoluyla derlenerek hazırlanmıştı. Üst kurul, ortaya çıkan bu rapor üzerine 'intihal suçlusu' olduğu gerekçesiyle henüz Doçent olan Necla Arat'ın profesörlük tezini geri çevirmiş, üniversiteyle ilişkisinin de kesilmesini de talep etmişti. Ancak Necla Arat, bu olayla ilgili üniversiteden altı ay uzaklaştırma cezası almış, üst kuruldaki isimler emekli olduktan sonra da yeniden harekete geçip profesör olmayı başarmıştı.
YÖK kışlasının yüz akı!
12 Eylül faşist darbesi ile kışlaya dönüştürülen üniversitelerin yüz akı(!) olduğu, gün geçtikçe daha net bir şekilde ortaya çıkıyor. Darbeci generallerin muhtıralarını savunabilecek kadar bilimsel düşünce düşmanı olan, Necla Arat'ın intihal sicilinde yok yok! Necla Arat'ın profesörlük tezi gibi şimdi de doktora ve doçentlik tezlerinin de intihal olduğu ortaya çıktı.
Arat'ın "E. Cassirer ve S. K. Langer'de Sembolik Form Olarak Sanat" başlıklı doktora tezi hakkında yapılan incelemede; kitabın büyük bir kısmının Cassirrer ve Langer adlı yazarlardan kaynak belirtilmeden yapılan alıntılarla oluştuğu kaydedildi. Arat'ın "18. Yüzyıl İngiliz Felsefesinde Etik ve Estetik Değerler Arasındaki İlgi Sorunu" isimli doçentlik tezinde de benzer intihaller olduğu belirtildi.
Doktora ve doçentlik tezleriyle ilgili intihal iddialarına köşesinde yer veren Ahmet Hakan Coşkun, Arat hakkında "suç duyurusunda bulunduğunu" belirtirken, intihal iddialarının belgelerinin de kendisinde mevcut olduğunu kaydetti.
Postal varsa, bilim yok
Bilimsel düşünce yerine asker postalını üniversitelerde hakim kılan YÖK kışlasının medarı iftarı diğer profesörlerin de intihal suçları ortaya çıkmıştı. Onlardan biri de eski İÜ Rektörü Prof. Kemal Alemdaroğlu idi. Alemdaroğlu'nun yazdığı 'Laparoskopik Cerrahi' kitabının intihal olduğu Türk Tabipler Birliği'nce tescil edilmişti.
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Atalay Arkan'ın Almanya'da çıkmış olan anestezi ile ilgili kitabı intihal ederek Türkçeye çevirdiği, üzerine kendi ismini koyarak yayınladığı tespit edilmişti.
19 Mayıs Üniversitesi Rektörü Prof. Ferit Bernay ve arkadaşlarının yazdığı makalenin 'Journal of Pediatric Surgery' adlı derginin Şubat 1989 sayısından kopyalandığı tespit edilmişti.
Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Ruşen Keleş ve bir öğretim üyesi tarafından yazılan 150 sayfalık 'Çevre Hukukuna Giriş' adlı kitabın Prof. Nükhet Turgut'a ait 'Çevre Hukuku ve Karşılaştırmalı İnceleme' adlı kitaptan intihal edildiği mahkeme kararıyla belgelenmişti.
--------------------------------------------------------
Paçası dizine kadar kıvrılmıştı ruşen kelş'in
gönderen: derya Friday, May. 18, 2007 at 5:06 AM
derya.kuloglu@yahoo.com
Ruşen Keleş Hoca, intihalci-Mason olarak Y.Ö.K.tarafından korunuyor.
Ruşen Keleş' in KİTAPLARI
gönderen: AYLA Sunday, May. 20, 2007 at 4:29 AM
ayla.demir@yahoo.com
Ruşen Keleş kitaplarını yazmaz . Yazdırtır.Kimlere mi asistanlarına? Bu durum hocanın itibarını zedelemiştir.
hocalarin hocasi RUSEN ise durum KELES !!!
gönderen: remzi.sergun Sunday, May. 27, 2007 at 8:39 AM
remzi.sergun@yahoo.com
KITAPLARINI ASISTANLAR YAZIYORSA NEDEN KENDI ISMINI KITAPLARIN USTUNE YAZIYOR.??
EGER YAZMIYORSA NEDEN ASISTANLARIN UZERINE SUC ATIYOR.NEDEN OKULA UGRAMIYOR. BOYNU BUKUK INSAN KALABALIKLARININ ICINE CIKAMIYOR.
NEDEN NUKHET HOCAYI ONA BUNA SIKAYET EDIYOR?
NEDEN MAHKEME DOSYALARINA ONDAN BUNDAN ALDIGI DILEKCELERI KOYARAK SISKINLIK YARATIYOR...
DAHA SAYALIM MI? BU KISININ SAYGINLIGI!! GERCEK DEGERI ILE ORTUSMUYOR.
YUKARLARA TIRMANMAYA CALISTIKCA POPOSU DAHA COK GORUNUYOR.
HAYATINDA BILIME NE KATKISI OLDU?
SELAM OLSUN RUSEN'E HELAL OLSUN KELES E..YUH OLSUN KELES HAYRANLARINA!!!.
dogmatık toplumun hocası
gönderen: semra Sunday, May. 27, 2007 at 11:10 AM
s.fer56ter@hotmail.com
Ruşen Keleş tipi toplumun temel özelliği; araştırmayan sorgulamayan ve hisleri ile hareket etmekte ve dogmatık davranışlarıdır
.AKP iktidarın bu toplumda yeşermesi , bizzat AKP nin başarısı değil..işte bu yalakaların(bilim hırsızlarının) katkıları yüzündendir.
Bir çocuk çıkar ve kral çıplak der.. işte herkez bu lafı duymak ister..sonunda da kralın çıplak olduğu anlaşılır.Putlara tapan bir toplumdan modernist toplumun özlemi içinde olan biz aydınlar bu ülkede Ruşen Keleşi putlaştıran bir topluluktan artık iğrenir hale geldik.
Gerçekten...(benim babam da , Ruşen Keleşi hiç sevmezdi ve kendisini cunta kararları doğrultusunda siyasaldaki öğrenci çayhanesini kapattıran bir düzen adamı olduğunu söylerdi...)
kesinleşen mahkeme kararı
gönderen: erdinc.koksal@gmail.com Monday, May. 28, 2007 at 7:50 AM
Servet bey çok duygusal yaklaşıyorsunuz! Aynı hassasiyeti neden başbakanlık müsteşarı için göstermediniz?
RUŞEN KELEŞ
gönderen: ALİ Monday, May. 28, 2007 at 10:49 AM
ali.kırköz@gmail.com
Ruşen keleş hocayı yaratıcı zekaya sahip olmayanbir kişi , ıvır zıvır işlerin adamıdır diye bilirdim.ÖYLE DEĞİL MİYMİŞ? Ali Kırköz
gazete haberi
gönderen: deligoz Monday, May. 28, 2007 at 12:54 PM
serol.unynx43el@hotmail.com
Tarih: Çrş May 02, 2007 1:41 am Mesaj konusu: Ruşen keleş ve intihal
--------------------------------------------------------------------
Yine intihal skandalı: 2 öğretim üyesine 50 milyar ceza
21 aralık 2006 17:14
ı.ü eski rektörü kemal alemdaroğlu'ndan sonra üniversiteler yine bir intihal skandalı ile çalkalanıyor. prof. turgut'un eserinden ihtihal yapan iki öğretim üyesine 50 milyar ceza verildi.
atılım Üniversitesi öğretim üyesi prof. nükhet turgut, Çevre hukuku” kitabından çalıntı yaptıkları gerekçesiyle ruşen keleş ve birol ertan aleyhine 3 yıl önce açtığı davayı kazandı. keleş ve ertan 50’şer milyar lira para cezasına çarptırıldı.
türkiye dünya bilim sıralamasında 25’inci sıraya yükseldi ama “bilimsel hırsızlık” anlamına gelen intihal olaylarının arkası kesilmiyor.
üniversitelerde bilimsel etik tartışmalarını gündeme getiren intihal olaylarına bir yenisi daha eklendi. son intihal olayı, ankara fikri ve sınai haklar ceza mahkemesi’nde 3 yıl önce açılan davanın sonuçlanmasıyla kesinleşti.
mahkeme, ruşen keleş ve birol ertan’ın yazdığı 150 sayfalık “çevre hukuku’na giriş” adlı kitabın önemli bir bölümünün, atılım üniversitesi’nde görevli çevre hukuku uzmanı prof. dr. nükhet turgut’un “çevre hukuku” adlı kitabından alınma olduğuna karar verdi.
bu suçun karşılığında keleş ve ertan, böyle bir suçu ilk kez işlemiş olmaları gözönünde bulundurularak alt sınırdan cezalandırıldı ve 50’şer milyar liralık ağır para cezasına çarptırıldı.
bu öğretim elemanlarının yüksek lisans ve doktora derslerine girip, bilimsel jürilerde yer almalarının şaşırtıcı olduğunu söyleyen prof. turgut, “ciddi olan; hocaların ilk derslerinde yaptıkları, bilimsel bir çalışma nasıl yapılır, bilimsel dürüstlüğe nasıl uyulur, fikir ve sanat eserleri kanunu’ndaki hükümler nasıl uygulanır, buna göre atıfların nasıl yapıldığı, nasıl muhakeme değerlendirmelerinin yapıldığı bu derslerde gösterilir. o zaman merak ediyorsunuz, böyle alıntıları yapıyor; üstelik hukuk adına ortaya çıkıyorlarsa bu dersleri nasıl veriyorlar?” dedi.
ntv
-----------------------------------------------
KIM KORKAR MASONLARDAN
gönderen: umit sayin Monday, May. 28, 2007 at 2:26 PM
umitsayin@gmail.com
KİM KORKAR MASONLARDAN
Doc. Dr. Ümit Sayın
umitsayin@gmail.com
KİM KORKAR MASONLARDAN:GELİN VURUN HADİ!
ok uzun süredir bu sitelerde masonlarla ilgili bazı yayınlar yapılıyor, yazılar yazılıyor. Bir çok mitler yaratılıyor. Masonik gizli örgütlenmeleri 1989 yılından beri araştırıyorum [1]. Bu konuda bildiklerimin çoğunu henüz yayınlamadım. Şu dönemde ağır saldırılar altındayım, Şeriatçı odaklardan veya başka yapılardan ölüm tehditleri bile alıyorum. Tüm hukuk sistemini ve bazı savcıları üzerime salmış durumdalar. Ama emperyalime karşı, bağımsız Türkiye ve Türkler için mücadelem ölünceye dek sürecektir. Masonlar ve masonik gizli örgütler hakkında yaratılan dev mitlere ve efsanelere pek çok insan inanıyor. Bu masonların ve masonik gizli örgütlerin de işine geliyor. Sanıldıkları kadar güçlü değiller ama fanatik olarak bir insanla da uğraşabilirler. Masonların benim yaşantıma inanılmaz zararları olduğunu söyleyebilirim. İki kez üniversiteden atılma teşebbüsünün altında masonların beni akademik sistemden tasviye etme girişimleri yadsınamaz.
Ama sandığınız kadar da güçlü değiller! Öncelikle şunu biliniz ki, Mavi localara girenlerin % 30′u masonluktan ayrılır ve bir daha masonlukla uğraşmaz, aksine çoğu onlara karşıdır. Geri kalanların % 40′ı da sadece çıkar ilişkileri ve sosyal ortam için masonluğa girer: Geri kalan % 30, Kırmızı localara devam eder ve Skoç ritinde yükselerek, daha sonra tehlikeli diğer yan mason örgütlere geçer! ‘Masonluktan çıkılmaz miti bir yalandır’, masonlukta böyle bir beyin yıkama mekanizması yoktur; Masonluktan çıkılır!
Masonlar onların sistemini eleştirdiğim, Yahudiliğin dünya hakimiyetini kabul etmediğim, ve onlara karşı Türkçülüğü, Atatürk Milliyetçiliğini savunduğum için yaşantım boyunca çok zarar verdiler bana, aşağıda yazacaklarımın gelişmesinde büyük ölçüde payları olduğunu kabul etmek zorundayım (aşağıdaki isimler, locaları ve belgeleriyle bir süre sonra yayınlanabilir):
1) 1993′te Diyarbarkır’a sürüldüm. İşsiz ve maaşsız kalıverdim. Üniversiteden uzaklaştırdılar. Ben de çareyi Türkiye’yi terketmekte ve ABD’ye gitmekte buldum. Bu aşamada mason İ.T. , O.A., C.D., S. B., T.A. nın ve V.Ö.’nün aktif etkilerini unutmam mümkün değildir.
2) 2002′de tekrar Türkiye’ye geldim, geldiğimin altıncı ayında, o zaman Skoç Riti ve 28. derecedeki üstadı muhterem E. C., S. E. ve E.E. tarafından uyarıldım. Üniversitede uslu durmam önerildi. Masonlar aleyhine hiç bir yazı yazmamam söylendi. 2003 Şubatı’ında Teori Dergisinde onları eleştiren ‘Dünyayı Yöneten Masonik Gizli Güçler’ başlıklı bir makale yazdım. Daha sonraki televizyon programlarımdan çok rahatsız olduklarını, onlara Ulusal Kanalda yapmış olduğum ‘Gizli Örgütlerle İlgili’ bir programı izlettirdiğim K. Lion grubundaki konferansta ifade ettiler defalarca, bazıları toplantıyı terketti.
3) 2003′te , hem masonlar, hem şeriatçı örgütler tarafından defalarca uyarıldım, tehtid edildim (kim kimin uzantısı belli değildi!). Masonik güçler mütareke basının kullanarak beni İBDA-C gibi örgütlerin önüne bir yem gibi koydular [2]. Bir çok ölüm tehditi aldım, halen alıyorum. 3 kere fiziki saldırıya uğradım, dizim bir süre sakat kaldı.
4) 2004′te , bir başbakana rüyasında gördüğü şeyhi anlatan ve mektuplar yazan Skoç Ritinin üyesi 32. derecedeki R.K. beni ve bir arkadaşımı uyararak Kemal Alemdaroğlu yönetiminin bitiminde Üniversiteden atılacağımı, masonlarla uğraşmamamı söyledi (bu diyaloğun üstelik şahidi de var)! Kemal Alemdaroğlu yönetimi bir operasyonla yok edildikten bir süre sonra, bir çok bahaneler bulunup evime polis baskını yapılmaya başlandı. Bundan bir aşama sonra kaderimin Necip Hablemitoğlu ile aynı olacağını bilmeme rağmen mücadeleyi sürdürdüm. Beni koruması gereken ve bu tehtidleri bilen polis, benden bilgi aldıktan sonra, bilgisayarlarıma el koyuyordu.
5) Bu saldırılarla paralel olarak Evrim Teorisi hakkında yazdığım yazılar nedeniyle bir vakıf bana ve öğretim üyesi dostlarıma saldırmaya başladı (1998-2006 arasında). Bu kişiler bizlere bir sürü tazminat davası açtılar, savcılıklara şikayet ettiler ve sahte suçlar uydurdular. Var olmayan web sitelerinin içindeki olmayan ve bizim yazmadığımız yazılar nedeniyle soruşturmalar geçirdik. Savcılar ve hakimler bu mantık dışı belgeleri ciddiye aldı.
6) Ağustos 2005′te uydurma bir nedenle evime polis baskını yapıldı, 11 Eylül 2001 saldırısını deşifre ettikten 5 ay sonra bilgisayarlarıma el kondu, hakkımda hakaret nedeniyle 2 yıl hapis cezası istemiyle dava açıldı!
7) Temmuz 2006′da terörizm, bölücülük ve yüz kızartıcı suçtan (böyle bir suçum olmadığı halde bir Engizisyon Soruşturmasında CADI ilan edildim! O soruşturma metnini zamanı gelince heryerde yayınlayacağım!) Üniversiteden tekrar atılarak, tüm Kamu Yönetiminden uzaklaştırılmak istedim. YÖK bu talebi delil yetersizliği nedeniyle reddetti. Öğrendim ki bu işleri yapan kişilerin başındaki kişi, üniversitede güç kazanabilmek için daha yeni mason olmuştu.
Ekim 2006′da Üst düzey masonlar veya diğer yöneticiler bu dönem boyunca sürekli uyardılar, son olarak da işyerindeki odama gelen 30. derecedeki mason Prof. İ.T. yine yukarıdan haberler getirmiş, beni araştırma işini üstlenmişti. Benim sonumun gelmesinden hepsi büyük bir mutluluk duyacaklardı, belliydi! Bu arada yine mason olan Doç. G.O. bir Adli Kurumdaki önemli bir raporda deontoloji ilkelerini ihlal ederek benimle ilgili ciddi sorunlar çıkarıyordu.
Bu sitede, Mason olmadığı halde Prof. Kemal Alemdaroğlu’na mason diyen, şu kritik dönemlerde Alemdaroğlu’na saldıran kişilere gereken cevaplar verilecek, tüm yanıtlar burada ve diğer köşe yazdığım sitelerde yayınlanacaktır. Özellikle Prof. Kemal Alemdaroğlu’na SAHTE BİR İNTİAL soruşturması ve cezası veren ama PKK sempatizanlarıyla, DHPK-C ve DEV-YOL militanlarıyla ile bir zaman bağlantı kurmuş, Türk Silahlı Kuvvetlerini işkenceci göstermek isteyen, Türk Silahlı Kuvvetleri aleyhinde bir çok Avrupa Birliği projesi alan Profesörler hakkındaki bilgilerin de yayınlanması yakındır!
Onlar ki, Uğur Mumcu’nun katil zanlısına, hastayı görmeden, sahte ‘Posttravmatik Stres Bozukluğu Sendromu ve işkence görmüştür’ raporları vererek, Sadettin Tantan’ın yürüttüğü UMUT operasyonunu bloke etmişler, katillerin serbest bırakılmasına ve kaçmasına neden olmuşlardır. Uğur Mumcu’nun dosyasını da tekrar açacağız, tüm Uğur Mumcu dostlarından ve ailesinden destek bekliyoruz
Onlar ki, şeriatçı bir çetenin üyelerini kurtarmak için polislere ‘ işkence yapmıştır’ raporları vermişlerdir..
Onlar ki, Türkiye’de bulunan bir çok toplu mezarın Ermeni mezarı olduğunu kanıtlamaya çalışmaktadırlar.
Onlar ki, yurtdışında katıldıkları kongrelerde Ermeni, Helen, Rum Pontus, Kürt, Süryani, Yunan soykırımı yaptığımızı iddia etmektedirler. Yeni Ceza Kanununda soykırım toprak talebini de getirmektedir!
Onlar ki, Türkiye’yi parçalamayı amaçlamaktadırlar!
Onlar ki, Türk Silahlı Kuvvetlerini ve Türk Polisini işkenceci göstermek istemektedirler.
Onlar ki, PKK ile uzlaşmak ve ‘ Ovada Siyaset Yapmak’ için Aydınlar Dilekçesi hazırlamışlar ve ona imza koymuşlardır.
Onlar ki, Üniversitelerdeki etnik örgütlenmeyi desteklemektedirler.
Onlar ki, Şemdinli’deki kitapçıya gidip, PKK’yı destekleyerek çiçek koymuşlardır.
Onlar ki, bir kısmı benim üniversiteden atılmamdan büyük mutluluk duyacaklardır.
Acaba sadece masonlar mıydı benden rahatsızlık duyan?
Tabii ki hayır, ama benden ve yapmakta olduğum deşifrasyonlardan rahatsızlık duyan emperyal odaklarla ve yabancı derin odaklarla bağlantılı kişiler ve masonik gizli örgütler, beni üniversiteden atıp, beşparasız bırakıp, hapislere attırıp, hayatımı zehir ettikten sonra, beynime sevgili Necip’e yaptıkları gibi bir kurşun sıkmaktan büyük zevk duyacaklardı!
Şunu unutmasınlar ! Ben ya da biz, yokedilsek bile, Peşimize taktıkları hukuk sisteminin elemanları, tetikçileri, katilleri, ülkeye ihanet edenler bu ülke Atatürkçü, Milliyetçi ve Türkçü çizgiye geldiğinde bir bir hesap vereceklerdir! Bugün Kubilay’ın kafasını kesenlerin torunları çok üst mevkilerde olabilirler, ama bilmelidirler ki, içimizde daha ne Mustafa Kemaller, ne Kubilaylar mevcuttur. O Mustafa Kemal’in sessiz askerleri sizin bir gün darağacınızı kuracaklardır!
Evet Masonlar Size Sesleniyorum!
Evet Masonların attığı kemiklerle beslenen omurgasız yumuşakçalar, sürüngenler size sesleniyorum!
Evet, Küresel Elitin ve Emperyalizmin uşağı olan Şeriatçı sözde müslümanlar size sesleniyorum!
Evet! Yabancı Derin Devletlerin yerli işbirlikçisi hamamböcekleri size sesleniyorum!
Evet! Kafkesk Ortaçağ Mahkemelerinin soruşturmacı zangoçları size sesleniyorum!
Evet! Engizisyonun Para-fesörleri size sesleniyorum!
Buyrun, Atın beni üniversiteden!
Kurduğunuz entrikalarla, buyrun atın beni hapislere!
Buyrun, Atın beni uydurduğunuz Ortaçağ Engizisyon nedenlerinizle, kurun cadı ateşlerinizi! Kaynatın entrika dolu Cadı Kazanlarınızı!
Buyrun, Gelin beynime bir kurşun sıkın sonunda! Uğur Mumcu’ya, Necip Hablemitoğlu’na, İhsan Güven’e yaptığınız gibi!
Unutmayın ki, Tüm Ulus Uyanıyor ve Zamanınız daralıyor!
Unutmayın ki, artık süreniz pek fazla kalmıyor!
Unutmayın ki, artık o kazanlar sizin için kaynamaya başlıyor!
Unutmayın ki, Cehennem, sizin için daha yeni başlıyor!
topunun kokune kibrit suyu
gönderen: asthma Thursday, May. 31, 2007 at 2:18 PM
arkadaslar birakin rusen hocayi intihali onu bunu da haykirin:
gerici-faşist-sömürgeci devletin köküne özgürlük dinamitleri konmayip, acik zihinler acik havayla bogusmadikca ne dusunce vardir ne de savas.
rusen hoca ya da bir baskasi mesele midir yani, rusen hoca harbi hoca olsa memleketteki universite kurumunun neyi degisecek.
hepsi kose tutucu, onun bunun adamina kadro veren, parlak ogrencileri sevmeyen, muhalifleri dislayan bir rejim. MGK neyse universite de o.
kaldı ki ne universitesi, daha ilkokullardan basliyo capulculuk.
bize lazim hocalari tanimak istiyorsak oguz atayin eylembilimi'ni okuyalim.
incir ağacı
gönderen: ercanak Wednesday, Jun. 13, 2007 at 10:32 PM
ercanak@yahoo.com.fr
Solcu görünüp faşit olanlar , bizdeki ülkücüleri bile "sol"larlar.şte bu akımın önde gidenlerinden biriydi.Hatta kendi üniversitesinden ve çalışma arkadaşları tarafından bile dışlandı.Hepsinin dibine incir ağacı.. diyorum.
ÜNİVERSİTE
gönderen: CEYHUN Saturday, Jun. 23, 2007 at 4:12 AM
ceyhun.yilmaz@yahoo.com
Ruşen Keleş hoca şu sıralar eski kitaplarının sadece kapaklarını allayıp pullayıp piyasaya yeniden sürüyor.Arkadaşları bu duruma o kadar üzülmüş olacaklar ki, kendisinin adına bir kitap çalışması içine girmişler.Günceli yakalamayan ,yaratıcı vizyonu olmayan yetersiz akademisyenler için bu durum hep aynı.Birbirlerine destek olmak!!
bir analiz
gönderen: demirata Saturday, Jun. 23, 2007 at 11:58 PM
demirarta@gmail.com
Son yıllarda hızla artan kapkaç olaylarının nedenleri ve sonuçları üzerine tartışıyor ve çözüm önerileri arıyoruz. Kimimiz olayları basit bir çete olgusu çerçevesinde ortaya koyarken, kimimiz gelir dağılımı bozukluğu ekonomik sorunlarla açıklıyoruz kimimiz ise olaya sosyolojik gerekçelerle yaklaşırken bazıları da sıradan ve sık kullanılan tabiriyle “ Münferit” olaylarmış gibi yaklaşıyor.
Son haftanın kamuoyunda yoğun bir şeklide tartışılan konularından biriside , Başbakanlık Müsteşarı Prof. Dr. Ömer Dinçer’in Yardımcı Doç. Yahya Fidan ile 1996 yılında birlikte yazdığı ‘İşletme Yönetimi’ adlı kitapta ‘intihal’ (aşırma) yaptıkları üniversite kararlarıyla kesinleşmesi ve bu durumun ortaya çıkması sonucunda Ömer Dinçer’in istifasının istenmesiydi.
İki olay arasındaki temel benzerlik “aşırma” eylemidir. İntihal (Aşırma) olarak bilinen durum bir anlamda “Bilimsel Kapkaççılık” olarak da ifade edilebilir.Buzdağının görünen yüzüne yansıyan bu tür olaylar ile medya aracılığı ile kamuoyunun zaman zaman haberi olmaktadır. Bu nedenle konu ülkemiz açısından çok da yabancı olduğumuz bir konu değildir. Bugüne kadar pek çok bilinen isim hakkında bu tür iddialar ortaya konulmuştur. Kısaca anımsatır isek bunların başlıcaları şunlardır.;
Prof.Dr.İhsan Doğramacı; Dr.Spock’un “Çocuk Bakımı ve eğitimi” adlı Kitabından kaynak belirtmeden yoğun alıntılarla “ Annenin Kitabı” adlı eseri yazdığı iddiası,
Dr. Yalçın Akdoğan., Dr. Bekir Berat Özipek'in, ‘Muhafazakarlık/Akıl, Toplum, Siyaset’ Tezinden Muhafazakarlık bölümünü ‘Muhafazakar Demokrasi’ Adlı eserinde kullanması iddiası
Fettullah Gülen’in “Buhranlar Anaforunda İnsan” adlı kitabının Şemsettin Günaltay’ın 1915 yılında yayınlanan “Zulmetten Nura” kitabından alınması
Can Dündar’ın Salih Bozok’un anılarını “Yaveri Atatürk’ü Anlatıyor” adıyla yayınlaması
Prof.Dr.Kemal Alemdaroğlu’nun “Laparoskopik Cerrahi adlı kitabı, “New Developments in Laparoscopy” adlı İngilizce kitaptan alması iddiası,
Ruşen Keleş ve Birol Ertan’ın “Çevre Hukuku’na Giriş” kitabının Prof. Dr. Nükhet Turgut’un “Çevre Hukuku” adlı kitaptan alındığı iddiası
Prof. Dr. Uğur Kandilci, Dr. Burçak Kayhan ve Dr. Zeynep Akı’nın Walter R. Thayer ve Vikas Chitnavis(1994)’e ait ‘‘The Case for an Infectious Etiology’’ Makalesini ‘‘İnflamatuvar Barsak Hastalıkları Etyolojisinde İnfeksiyonun Yeri’’ adıyla yayınladıkları iddiası;
Burada iddiası sözcüğünü özellikle kullanmamın nedeni bunların hepsinin yasal sürecinin sonuçlarını bilmemedir. Ancak bunlardan bazıları mahkeme veya ilgili kurumların kararıyla sabit bulunmuştur.
Toplumsal Yozlaşmanın yaygınlaştığı durumlarda toplumu oluşturan tüm kurum ve kuruluşlar bundan payını alırlar. O nedenle soruna bütüncül yaklaşıldığında yaşadığınız toplum daki yozlaşmadan sanat, spor, medya ne kadar payını almış ise bilim dünyası da bundan payını almıştır. Toplum vergi kaçıranı “Rasyonel”, “ Akıllı” birey, İş takipcisini” iş Bitiren faydalı adam” “Mafyayı” özenilecek meslek, adaletin özelleştirilmesi gibi algılayarak değerlerde deformasyon yaratırken bundan etkilenerek bilimsel aşamalarını hızlı yoldan geçmek isteyen kişilerinde “ Bilimsel Kapkaççılık” Yapmasını da yadırgamayacak duruma geldiğini görüyoruz. Ö.Dinçer olayı bazılarınca o kadar yadırgamıyor ki , o iş ayrı şimdiki işi ayrı gözüyle bakabiliyorlar. Bu tür iddialar bazen de kurumların kendi iç bünyelerinde eş, dost ilişkileri çerçevesinde kapatılarak görmemezlikten geliniyor. Doktoru, Avukatı, Gazetecisi, Bilim Adamı, Polisi, Hakimi, hemen her meslek dalı kendi içinde değer yargılarını öne çıkaracak düzenlemeleri tam ve etkin yapamaz duruma düşüyor. Bir takım ilişkiler , beklentiler, çıkarlar zinciri, korumacılık, taraf olma duygusuyla birleşip adeta toplumdaki değer erozyonun yozlaşmasıyla birleşerek kartopu etkisi yaratarak toplumsal bünyenin her yanına bulaşıyor.
Toplumsal Değişimi gerçekleştirmenin yolu Hukuk Düzenini etkin kılmak, Etik değerleri yaşamda üstün tutmaktan geçiyor. Bunlar ekonomik güdüler altında ezilirken gerçekleştirilen değişimin, yaratılan refahın doğru ve adil olacağını düşünmekte çok zorlanıyorum.
Bu konunun Bilimsel yaşama yansımasını anlatmayı çok daha iyi düzeyde yapan birisi olduğu için bende bu bölümde Hüseyin Batuhan’ın "Bilim ve Şarlatanlık" adlı kitabından alıntıları aktarmak istiyorum.
Birinci konumuz şarlatanlık; Günlük dilde "şarlatan" denince bir şey bilmediği halde bildiğini iddia eden, üstelik uzman kişilerin uyarı ve eleştirilerine rağmen iddiasında ayak direten, hatta bazen onları "bilgisizlik" ve doğmacılıkla suçlayan kişi anlaşılır. Yoksa hepimiz bazen yanlış iddialarla ortaya çıkarız, hatta etrafımızda onları doğru sanıp kabul eden insanlar buluruz.Ancak karşımıza iddiamızın yanlış olduğunu çok güçlü belgelerle kanıtlayan biri çıktığında eğer çok dogmatik kafa yapısında değilsek ve biraz da alçak gönüllü isek iddiamızdan vazgeçeriz. Hele uzmanı olmadığımız bir konuda ukalalık etmeye pek kalkışmayız. Şarlatan ise hem uzmanı olmadığı konularda fikir yürütür, teoriler ortaya atar hem de bütün bilim dünyasını karşısına alma pahasına da olsa bu fikir ve teorilerin doğru olduğu iddiasından vazgeçmeye yanaşmaz. Zira onların doğruluğundan kesin olarak emindir, hatta bu nedenle karşısındakilerin bu kadar açık seçik bir doğruyu nasıl olup da göremediklerine şaşar. Şaşmayla kalsa gene iyi, bu körlüğü onların sadece bilgisiz veya akılsız olmalarına değil, çekemezlik, doğmacılık ve de çıkarcılık gibi aşağılık motiflere yorar. Bu anlamda şarlatan hem suçludur hem de güçlü.
Yeni fikirler ortaya atan bilim adamı bu fikrini bilim topluluğunun çoğunluğunu tatmin edecek derecede belgelemekle yükümlüdür, dolayısıyla bu yükümlülükten kaçan bilim adamı bu ada layık değildir. Şarlatanın tutum ve davranışı ise bütünüyle farklıdır. Nereden estiyse kafasını yeni bir fikre kaptırmıştır. Bu fikirle yerleşmiş bilimsel görüşlere tümüyle ters düşüyormuş veya elinde onun doğruluğunu kanıtlayacak belgeler yokmuş, ona vız gelir, zira kendi fikrinin doğruluğundan kesinlikle emindir. Bu da onun için yeterlidir. Bunların doğruluğundan şüphe etmeyi aklından geçirmediği için, bir eleştiri veya itirazla karşılaştığı zaman bunu önce hayretle karşılar, sonra hemen itiraz edenleri cahillik, akılsızlık veya düpedüz çıkarcılıkla suçlayarak karşı saldırıya geçerler.
Kalpazanlar nasıl devletin bastığı paraları taklit ederek piyasaya sürüyorlarsa, bilim kalpazanları da çeşitli türden sahte bilgileri bilim piyasasına sürüyorlar. Buradaki suçun pek çok derecesi vardır, bir başkasına ait fikri veya buluşu kendine mal etmekten tutunuz, hiç yapılmamış deneyi yapılmış gibi göstermeye varıncaya kadar değişik yol ve biçimleri vardır.
Şarlatanlar genellikle tek başlarına çalışırlar, dolayısıyla başkalarıyla işbirliği yapmaktan kaçınırlar, başkalarından öğrenecekleri bir şey yoktur ama herkese öğretecekleri çok şey vardır. Modern şarlatana sorarsanız, onu bu yalnızlığa iten "yerleşmiş bilim gruplarının yeni fikirlere karşı olan önyargılı tutumudur"Şarlatan mantıkta argumentum and hominem dediğimiz (bizde buna işi şahsiyata dökmek deniliyor) bu tür sataşma ve suçlamalarla da yetinmeyerek bazen işe bir komplo teorisi karıştırılır. Buna göre kendisini eleştirenler sadece doğmacı ve bağnaz olduklarından değil, düpedüz çıkarları tehlikeye düştüğünden dolayı kendine kara çalarak onu halkın gözünden düşürmeye çalışmaktadır.
"Megolomani" belirtileri nedense insana gülünç gelir, "Paranoia" belirtileri ise daha çok trajik bir hava yaratır. Bu nedenle olsa gerek, şarlatanlar Traji-komik figürlerdir. Şarlatanların gülünç görülmesi, sergiledikleri megolomani belirtilerinin gerçekten büyük bilim adamlarında rastladığımız alçakgönüllülükle tam bir aykırılık oluşturmasından kaynaklanıyor.
Özetlemek gerekirse, şarlatan temelsiz, yanlış hatta bazen tutarsız fikirlerinin gürültülü bir şekilde reklamını yaparak bilgi piyasasında hiçte hakketmediği bir yere yerleşmeye çalışan, kendisi hiç bir eleştiriye katlanmadığı halde, kendisini eleştirenleri cahillik, bağnazlık ve önyargılı olmakla suçlayarak "hem suçlu hem güçlü" pozuna bürünen, hatta bazen katılaşmış doğmalarla savaşan bir kahraman tavrı takınan bir "megoloman paranoyak"dır. Elbet her şarlatanın bu hastalıklarla aynı derecede malul olduğu söylenemez. Ancak akıllarından bir zorları olduğu bence yadsınamaz.
Batuhan’ın kitabının bilim dünyasına adım atmak isteyen ve içinde bulunan herkesin başucunda bulundurması gerektiğine inanıyorum. Yukarıdaki tespitlerin çok ötesinde örnekleri okumak isteyen tüm okuyucularımıza öneriyorum. Son Söz olarak; Vatandaşlarımız, kurumlarımız, sonra toplumun bütünü şarlatanlar ve Bilim adamları arasındaki farkı net olarak ortaya koyabildikleri ölçüde gelişmenin ve üretmenin önündeki engelleri kaldırırlar düşüncesindeyim.
Başını Kuma gömenler sadece kumu görmezler; görünürlerde....
Saygılarımla
hulki mutlu
gönderen: deniz Tuesday, Jul. 03, 2007 at 10:17 AM
drsimpson@yahoo.com
"Hulki mutlu" yukarıdaki yorumunu ben şu şekilde yorumluyorum.Hulki mutlu sürü psikolojisi içinde yaşamaya alışmış mutlu bir vatandaşımızdır.Hal böyle olunca ne Ruşeni nede Hulkiyi mutsuz etmeye gerek yoktur.Birisi çoban birisi koyun. Böyle bayırın içine...inekler etisin.