Tuesday, July 17, 2007

Liste

Necla Arat (CHP milletvekili, 2007 mitingleri düzenleyicisi, Felsefe profesörü)

Kemal Alemdaroğlu (Rektör, İstanbul Üni., Tıp profesörü)

İhsan Doğramacı (YÖK başkanı, Tıp profesörü, dolar milyarderi)

Atalay Arkan (Tıp profesörü)

Ferit Bernay (Rektör, 19 Mayıs Üni., Tıp profesörü)
Salih Somuncu (Tıp .....)
Ender Arıtürk (Tıp .....)
Rıza Rızalar (Tıp .....)
Nazi Gürses (Tıp .....)

Ruşen Keleş (Hukuk profesörü)
Birol Ertan (Hukuk .....)

Serdar Özgüldür (Anayasa Mah. (asker) üyesi, Albay, Hukuk .....)

Yalçın Akdoğan

Uğur Kandilci (Tıp profesörü)
Burçak Kayhan (Tıp .....)
Zeynep Akı (Tıp .....)

Veli Sevin (Arkeoloji profesörü, Dekan)

arXiv Şebekeleri :
( ÇOMÜ , COMU ,
Çanakkale Onsekiz Mart Üni. ,
Çanakkale 18 Mart Üni. ,
Canakkale Onsekiz Mart Uni. ,
Canakkale 18 Mart Uni. )
İhsan Yılmaz ( Fizik profesörü , Dekan )
Hüsnü Baysal ,
İsmail Tarhan ,
Melis Aygün ,
Sezgin aygün ,
Can Aktaş

.....

---------------------------------------------------------------
---------------------------------------------------------------

Aşırma , Aşırmacılık , İntihal , İntihalci , Plagiarism , Plagiarist , arXix , Nature ,
ODTÜ Fizik , ÇOMÜ , Dicle Üni. , Mersin Üni. , YÖK ,
Çanakkale Onsekiz Mart Üni. , Çanakkale 18 Mart Üni. ,
METU Physics , COMU , Dicle Uni. , Mersin Uni. , YOK ,
Canakkale Onsekiz Mart Uni. , Canakkale 18 Mart Uni. ,
Hüsnü Baysal , İhsan Yılmaz , İsmail Tarhan , Melis Aygün , Sezgin Aygün , Can Aktaş ,
Husnu Baysal , Ihsan Yilmaz , Ismail Tarhan , Melis Aygun , Sezgin Aygun , Can Aktas ,

Onların Kadınları, Bizim Kadınlarımız

http://www.marksist.com/selim_fuat/onlarin_kadinlari_bizim_kadinlarimiz.htm

Onların Kadınları, Bizim Kadınlarımız

Selim Fuat

Mayıs 2007

Siyaset meydanı ısındıkça ve sınıf mücadeleleri kızıştıkça, feminizmin sınıflarüstü yaklaşımının ne denli kof olduğu iyice açığa çıkıyor. Kadınların aralarındaki sınıf farklılıklarını silikleştirerek, sorunu, sanki ortak bir mücadele hattında buluşabilirlermiş gibi ele alan bakış açısı, toplumsal gerçeklik karşısında her seferinde çuvallıyor. Örneğin orta sınıf kadınlar cumhuriyet mitinglerinde ön saflarda yer tutup darbecilerin uğursuz planlarının yaşama geçmesi için çırpınırken, işçi sınıfının kadınları kendi sorunlarıyla boğuşmaya devam ediyorlar.

Burjuvazinin iki kesimi arasındaki kapışmada, her iki tarafın da kadınları öne çıkararak kılıçlarını bilediklerini görüyoruz. Özellikle darbeci cenah, kendilerini “çağdaş” zanneden kadınları “Kemalist ordunun neferi” olarak meydanlara sürmeye çalışıyor. Statükocu burjuva güçlerin cumhurbaşkanlığı seçimi bahanesiyle harekete geçirdikleri yüz binlerce kişinin katıldığı cumhuriyet mitinglerinde, bu kadınlar önemli bir rol oynadılar. Eğitim görmüş, iyi giyimli, hali vakti yerinde bu kadınlar, markalı güneş gözlükleriyle, bayrak desenleriyle donattıkları straplez bluzlarıyla, burjuva medyanın da gözdesi oldular. Onlarla birlikte başta Ahmet Necdet Sezer olmak üzere bir bölüm burjuva politikacı da bu durumu memnuniyetle karşılayıp övgüler düzdüler ve kadınların siyasette daha fazla yer alması gerektiğinden dem vurdular. Burjuva partiler de vitrinlerinde derhal bu kadınlara yer açarak üzerlerine düşeni yerine getirdiler. Bu mitinglerin vitrinine kondurulan kadınların bir kısmı CHP’den milletvekilliği adaylığıyla taltif edilerek “emeklerinin” karşılığını aldılar.

Genel olarak bir vitrin öğesi, bir imaj unsuru olarak öne çıkarılan bu “cumhuriyetçi” kadınların bazıları da, psikolojik savaş tekniklerinin bolca kullanıldığı “görev”in yerine getirilmesine, dahil oldukları kadın örgütleriyle aktif katkıda bulundular. Nur Serter, Necla Arat, Türkan Saylan gibi isimler bütün mitinglerde en ön saflarda yer aldılar. Burjuva medyanın genel bir kadın imgesiyle bütün sınıflardan kadınlarla özdeşleştirmeye çalıştığı bu kadınların, hangi sınıfı temsil ettikleri ve neyin mücadelesini verdikleri açıktır.

İstanbul Üniversitesi’nde Kemal Alemdaroğlu döneminde rektör yardımcılığı görevinde bulunan ve o dönemde gerek devrimci öğrencilere açılan soruşturmalar, gerekse türbanlı öğrenciler için “ikna” odalarıyla nam salan Nur Serter, emekli asker Emin Aytekin’in kızı. 1960’lı yıllardaki başarısız darbe girişimleri yüzünden asılan Talat Aydemir’in de akrabası. 1970’lerde İktisat Fakültesindeki ülkücü akademisyenler grubunda yer alan Nur Serter, Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’ün 27 Mayıs 1976’da “Türkiye için en büyük tehlikenin Pantürkizm ve Panislamizm olduğunu” vurguladığı demecine karşı, MHP yanlısı Devlet gazetesinde yayınlanan bildiriye imza atan akademisyenlerden biridir.

Milliyetçilik damarı hayli gelişmiş olan bu “bilim” kadını, 1980’li yıllarda da Beyti Dost olarak anılan reenkarnasyoncu bir grubun “Sevgi Dünyası” adlı yayın organında uzun bir süre boyunca yazılar kaleme almış. UFO’ların “4. düzen varlıkları” olduğunu, dünyayı korumak için görevlendirildiklerini, bu görevin de Beyti Dost tarafından verildiğini savunan grubun ruh çağırma seanslarında epeyce bir vakit geçiren Serter, kendi anlatımına göre, doçentlik tezine karşı çıkan jürinin tutumunu da bu grubun etkisiyle aşmış.

Cumhuriyet mitinglerinin vitrininde yer alan bir diğer isim ise, Çağdaş Eğitim Vakfı yönetim kurulu üyesi Necla Arat’tır. Prof. Dr. Necla Arat’ın eşi Nedim Arat, “cuntacı” olduğu ortaya çıktığı için ordudan atılan bir kurmay subaydır. Arat’ın da içinde bulunduğu cunta, 9 Mart 1971’de darbe yapmayı planlamış fakat başarılı olamamıştı. Kurmay albay rütbesinde darbe planlarına karışan Nedim Arat, 12 Mart 1971 darbesinin ardından gözden çıkarılanlar arasındaydı.

Yani Serter gibi Necla Arat da cuntacılara uzak biri değil. O da İstanbul Üniversitesinin “kontenjanlı” kadrolarından. Şaibeli kazanılmış olsa da, onun sıfatı da “bilim” kadını. Şaibeli, çünkü İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi yönetim kurulu, 1982 yılında, intihal (bilimsel bilgi hırsızlığı) gerekçesiyle Necla Arat’ın üniversiteden altı ay uzaklaştırılmasına karar vermiş. İstanbul Üniversitesinde Necla Arat’ın profesörlük tezinin intihal olup olmadığını araştırmak üzere fakülte profesörlerinden oluşturulan kurulun hazırladığı raporda, “218 sayfalık tezin sadece 20 sayfalık bir kısmının orijinal mi yoksa bir yerden aktarma mı olduğu tespit edilemediği, fakat geri kalan 200 sayfalık kısmın tamamen intihalden ibaret olduğu” belirtiliyor.

Yani bilimsel tüm sıfatlarını hangi yollarla elde ettikleri ortada olan bu kadınların, cuntacılarla sıkı bağlar içinde bulundukları, özgeçmişleri ve beyanlarıyla ortaya çıkmaktadır. Açıktır ki bu “modern”, “cumhuriyetçi” ve de “laik” kadınlar, statükodan beslenen burjuva kesimlerin kadınları olarak, kendi sınıfsal çıkarlarını ve ayrıcalıklarını korumak için yırtınıyorlar.

Bir de bizim kadınlarımız var!

“Devlet elden gidiyor”, “rejim tehlike altında”, “çağdaş yaşam tarzımızı tehdit ediyorlar” türü ifadelerle ortalığı birbirine katan, milliyetçilik zehrinin dozunu arttırarak halkların birbirini boğazlamasının yolunu döşeyenlere hizmet eden bu kadınların işçi sınıfı kadınlarıyla ne gibi bir ortaklığı olabilir? İşçi sınıfının örgütsüz, dağınık yığınlar halinde bulunduğu koşullarda, bilinç bulanıklığı yüzünden burjuva kamplardan birinin peşine takılan işçi kadınlar var şüphesiz. Ancak, henüz azınlık da olsalar, işçi sınıfının kavgasında ön saflara geçmiş, mücadele eden kadınlar da var.

Nur Serter, Necla Arat gibi kadınların darbecilerin cephesini güçlendirmek için cumhuriyet mitinglerinde ön aldığı günlerde, işçi sınıfının devrimci kadınları da 1 Mayısları örgütleme çabasıyla gecelerini gündüzlerine katıyorlardı. Ancak onların kadınları gibi rahat koşullarla, sırtlarını yasladıkları devlet güçlerinin sağladığı imkânlarla değil, sadece kendi çabalarıyla var ettikleri öz güçleriyle ve bin bir zorluk içinde mücadelelerini büyütüyorlardı. İşyerlerinde saatlerce çalıştıktan sonra işçi mahallelerinde ev ev gezerek, işlerine gitmeden önce sabahın erken saatlerinde fabrika önlerinde bildiriler dağıtarak, sabırla sınıf mücadelesini örmeyi sürdürüyor, kendi sınıf cephelerini yükseltmeye çalışıyorlardı. Ne sahtekârlıkla ne de karanlık çevrelerle ilişkileri vardı. Ruhlar âleminin nuruyla değil, Marksizmin ışığıyla aydınlanmışlardı.

İki sınıfın dertleri birbirinden günle gece kadar farklı kadınlarını aynı cephede birleştirmeye uğraşan feminist düşüncenin yanılgısı ortada. Siyasi gelişmeler karşısında burjuva sınıfın kadınları kendi sınıflarının bakış açısına uygun davranırken, bizim kadınlarımızın öncüleri de kendi yollarında yürümektedirler.

Kadınların özgürlüğü, feministlerin savunduğu gibi, ortak bir erkek karşıtı cephe oluşturmakla sağlanamaz. Emekçi sınıfların kadınları ancak kendi sınıflarının erkekleriyle omuz omuza verip, burjuvaziye karşı örgütlü mücadeleye atıldıkları zaman özgürleşebilirler. Bu yüzden kapitalizmin iki kat fazla ezdiği kadın işçiler, eşitliğin ve özgürlüğün egemen olacağı sınıfsız, sömürüsüz topluma ulaşma mücadelesinin en ön saflarında yer almak zorundalar. Bunun için de, sınıf mücadelesinin her alanında, işyerlerinde, sendikalarda ve diğer her türden işçi örgütlerinde yer ve sorumluluk alarak öne çıkmalıdırlar.


(Kaynak: Marksist Tutum dergisi, no:27, Haziran 2007)

HÜRRİYET YAZARI AHMET HAKAN'DAN, CHP'NİN YENİ GÖZDE İSMİ ARAT'A ŞOK SUÇLAMA !

http://www.superpoligon.com/oku.asp?id=22987

16 Mayıs 2007 11:17 Çarşamba
HÜRRİYET YAZARI AHMET HAKAN'DAN, CHP'NİN YENİ GÖZDE İSMİ ARAT'A ŞOK SUÇLAMA !

CHP'den milletvekili adayı olan Prof. Dr. Necla Arat üç kez çalmış. Bu iddianın sahibi Hürriyet yazarı Ahmet Hakan. Yazarın elindeki belgelere göre Arat'ın sadece profesörlük değil, doktora ve doçentlik tezi de çalıntıymış.

Kamuoyunda Arat'ın profesörlük tezinin çanıltı olduğuna dair haberler zaten çıkıyordu. Yazarın elindeki yeni bilgiler ve belgeler ise doçentlik ve doktora tezlerine ait..

İşte yazarın kamuoyuna sunduğu o belgeler:

"Önce doktora tezinden başlayalım:

Necla Arat’ın "E. Cassirer ve S. K. Langer’de Sembolik Form Olarak Sanat" başlıklı doktora tezi, önsöz ve bibliyografya hariç 181 sayfa.

Yapılan incelemede...

Kitabın 10-15 sayfa dışında kalan bölümlerinin büyük bir kısmı "Cassirrer’e göre" ya da "Langer’e göre" diye belirtilen bölümlerden oluşuyor... Kalan kısım ise yine iki yazardan, kaynak belirtilmeden yapılan alıntılarla oluşturulmuş.

Doçentlik tezinin durumu ise daha da vahim:

"18. Yüzyıl İngiliz Felsefesinde Etik ve Estetik Değerler Arasındaki İlgi Sorunu" isimli doçentlik tezi, 120 sayfa.

Bu kitapta Necla Arat, çalma işlemini şöyle gerçekleştirmiş:

Önüne kitabı almış, satır satır çevirip yayınlamış! Çaldığı kitaptan bazen bir satırı, bazen birkaç cümleyi alıntı olarak göstermiş. Ancak alıntının öncesi ve sonrasını kendi fikriymiş gibi yazmakta bir sakınca görmemiş.

Uzatmayalım ve ilgililerine şu duyuruyu yapalım:

Buraya yazdığım "çalıntı" iddialarının belgeleri bende mevcuttur.

Orijinal metin ile Necla Arat’ın metinlerini birlikte incelemek isteyenler, lütfen bana başvursunlar.

Necla Arat'ın yalnızca profesörlük tezinin değil, doktora ve doçentlik tezlerinin de çalıntı olduğu iddia edildi

17 Mayıs 2007 Perşembe

http://www.nethaber.com/NewsDetails.aspx?id=21949


Necla Arat'ın yalnızca profesörlük tezinin değil, doktora ve doçentlik tezlerinin de çalıntı olduğu iddia edildi



Hürriyet Gazetesi yazarı Ahmet Hakan Coşkun, dünkü köşe yazısında, Necla Arat'ın doktora ve doçentlik tezinin çalıntı olduğu iddiasını dile getirdi. Coşkun, Arat'ın bilimsel hırsızlık yaptığı ile ilgili belgelerinin kendinde olduğunu belirterek, "Orijinal metin ile Necla Arat'ın metinlerini birlikte incelemek isteyenler, lütfen bana başvursunlar." dedi.

Bilimsel hırsızlık ürünü olduğu söylenen tezlerden örnekler veren Coşkun, Arat'ın "E. Cassirer ve S. K. Langer'de Sembolik Form Olarak Sanat" başlıklı doktora tezinde önsöz ve bibliyografya hariç 181 sayfanın incelendiğini belirtti.

Kitabın 10-15 sayfa dışında kalan bölümlerinin tamamının, "Cassirer'e göre" ya da "Langer'e göre" diye başlayan bölümlerden oluştuğunu söyleyen Coşkun, kalan kısımların ise yine iki yazardan, kaynak belirtilmeden yapılan alıntılardan oluşturulduğunu anlattı.

Ahmet Hakan Coşkun, Necla Arat'ın doçentlik tezinin durumunun daha da vahim olduğunu dile getirerek, '18. Yüzyıl İngiliz Felsefesinde Etik ve Estetik Değerler Arasındaki İlgi Sorunu' isimli doçentlik tezini, "Önüne kitabı almış, satır satır çevirip yayınlamış! Çaldığı kitaptan bazen bir satırı, bazen birkaç cümleyi alıntı olarak göstermiş. Ancak alıntının öncesi ve sonrasını kendi fikriymiş gibi yazmakta bir sakınca görmemiş." şeklinde değerlendirdi. Birkaç sene evvel hakkında intihal yaptığı iddiaları ortaya atılan Başbakanlık Müsteşarı Prof. Dr. Ömer Dinçer'in, CHP tarafından "Bir bilim hırsızı olan Ömer Dinçer, Başbakanlık Müsteşarlığı koltuğunda oturamaz." şeklinde eleştirildiğini hatırlatan Coşkun, köşe yazısında şu ifadelere yer verdi: "YÖK, Ömer Dinçer'in intihali konusunda anında karar alıp jet hızıyla uyguladı. Bakalım, aynı tutum Necla Arat için de geçerli olacak mı? Bakalım meslektaşlar ne diyecek? Bakalım YÖK nasıl bir tutum takınacak? Bakalım 'Bir bilim hırsızının Başbakanlık Müsteşarlığı koltuğunda oturmasına' isyan eden CHP, bir bilim hırsızını CHP milletvekili yapacak mı? Yoksa... 'Bizim bilim hırsızımız, sizin bilim hırsızını döver' oyunu mu oynanacak? Bekleyelim, görelim..."

Arat'ın eşi Nedim Arat'ın 'cuntacı' olduğu ortaya çıkmıştı. Arat'ın, 9 Mart 1971'de darbe yapmayı planladığı; ancak Kara Kuvvetleri Komutanı Faruk Gürler ve Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur'un saf değiştirmesi üzerine başarılı olamadığı anlaşılmıştı.

Kurmay albay rütbesinde darbe planlarına karışan Arat, 12 Mart muhtırasının ardından gözden çıkarılanlar arasında yer alıyordu. Vakit Gazetesi'nin haberine göre; 12 Mart muhtırasından sonra '9 Mart Hareketi' olarak bilinen 'solcu ihtilalci komite' 15 Mart 1971 tarihli, Genelkurmay Personel Başkanı Korgeneral Fehmi Başar imzalı yazıyla tasfiye edilmişti.

Prof. Arat'ın kocası cuntacıymış

07 Mayıs 2007 Pazartesi

Prof. Arat'ın kocası cuntacıymış

Tandoğan ve Çağlayan Mitinglerinin organizatörü Prof. Necla Arat'ın, eşinin TSK'dan "cuntacı" olduğu gerekçesiyle atıldığı ortaya çıktı.

İstanbul Çağlayan mitinginin düzenleyicilerinden ÇEV Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Necla Arat'ın eşi Nedim Arat'ın 'cuntacı' olduğu ortaya çıktı.

Cunta, 9 Mart 1971'de darbe yapmayı planlamış; ancak Kara Kuvvetleri Komutanı Faruk Gürler ve Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur'un saf değiştirmesi üzerine başarılı olamamıştı. Kurmay albay rütbesinde darbe planlarına karışan Nedim Arat, 12 Mart muhtırası ardından gözden çıkarılanlar arasında yer alıyor. Vakit Gazetesi'nin haberine göre 12 Mart muhtırasından sonra '9 Mart Hareketi' olarak bilinen 'solcu ihtilalci komite' 15 Mart 1971 tarihli, Genelkurmay Personel Başkanı Korgeneral Fehmi Başar imzalı yazıyla tasfiye edildi.

Zaman

Necla Arat ile Necla Arak !

Ahlâk Profesörü 'İntihalci' çıktı

İstanbul Çağlayan'da yapılan "Cumhuriyet Mitingi"nin üç organizatöründen birisiydi Prof.Dr.Necla ARAT. Taha Kıvanç bugünkü yazısında Arat'ın Doçentlik tezinde "Bilim Hırsızlığı"(intihal) suçundan dolayı üniversiteden uzaklaştırıldığını yazdı

http://www.samanyoluhaber.com/index.php?khide=1&ghide=1&sec=10&hid=47294




Necla Arat'ın ilginç geçmişi!

http://www.8sutun.com/node/32559





Fehmi Koru , Yeni Safak , 05.05.2007
( Taha Kıvanç , t.kivanc@yenisafak.com.tr )

http://www.yenisafak.com.tr/yazarlar/?t=05.05.2007&y=tahakivanc



Umumî arzu üzerine

İşsiz başıma iş çıkartıyor okurlar… Olaylara makro yaklaşmaya kendimi yoğunlaştırmışım, ille bazı kişilerle ilgili eski dosyaları açmamı istiyorlar… Eskiden müzik programlarında sanatçılar şarkıları “Umumî arzu üzerine” dedikten sonra icra ederlerdi; okur benden de benzer bir uygulama bekliyor…

Bu yazı 'umumî arzu üzerine' yazıldı; son zamanlarda çeşitli platformlarda yeniden boy göstermeye başlayan Prof. Necla Arat kusura bakmasın…

Necla Arat'ı İstanbul/Çağlayan mitinginin üç düzenleyicisinden biri olarak tanıdınız. Sadece mitingde konuşmakla kalmadı, öncesinde ve ertesinde yapılan televizyon tartışmalarına da katıldı Necla Hanım. Bu hafta sonu Çanakkale'de yapılacak mitingi de o düzenlemiştir sanırım.

Necla Arat Çanakkaleli. Çanakkale ilimizin son dönemlerde çıkardığı en ünlü iki kişiden biri odur; diğeri rahmetli meslektaşımız Halit Çapın'dı… Necla Arat ile kardeş olduklarını öğrenip yazdığımda, bana, “Lütfen beni bu işe karıştırma” mesajını göndermişti rahmetli Halit Çapın…

Henüz şimdiki kadar ünlü değilken radarıma yakalanmıştı Necla Arat. Ben insanların düşüncelerine saygı duyarım, hangi düşüncede olurlarsa olsunlar… Sorunum, dostluk ve düşmanlıkları farklı sebeplere dayananlarladır…

Toplumda kabul gören pek çok konuya ters yaklaştığını gördüğümde Prof. Necla Arat için aklıma takılan tek bir soru oldu: “Neden acaba?” Bir üniversite hocası nasıl olur da kendini bilgi düzeyi düşük kişilerin oyuncağı olan 'irtica' konusuna hapseder? Sebep ne olabilir?

İnsan gerçeğin peşine takılırsa sorularına açıklık getirecek bilgiye ulaşabiliyor. Necla Arat'la ilgili soruma da gecikmeden cevap bulabildim. Tabii önce iz sürmem gerekti. Necla Arat'ın 1975 yılında doçentlik unvanı aldığı özgeçmiş bilgisiydi; onun konumundaki birinin profesörlüğe erişmesi en fazla beş -bilemediniz altı- yıl tutardı. Oysa Necla Arat'ın özgeçmişinde “1988 yılında profesörlük unvanı aldı” ayrıntısı vardı. 13 yıllık süre bana bayağı uzun geldi ve “Niçin acaba?” diye sormaya başladım…

Cevabı şu: Bir ara Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği başkanlığı da yapmış, şimdilerde miting düzenleyen Necla Arat'ın adı 'bilim hırsızlığı' olayına karışmıştı. Lâfı fazla uzatmadan, kendimi de yormadan, eski bir yazımdan konuyla ilgili bölümü aktarayım:

“Necla Arat, profesörlük unvanı almak için, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nde bir tez hazırlar. Tezi görüşen kurulda oylar kilitlenir; beş üyeden ikisi lehte, ikisi aleyhte, biri de çekimser oy kullanmıştır çünkü... Böyle durumlarda âdet, durumu bir üst kurulun ilgisine sunmaktır; öyle de yapılır. Üst kurul, daha önce konuyu görüşen bilim kurulunun üyelerinden birinin hazırladığı bir rapordan haberdar olunca işin rengi değişir. Üst kurul, dehşetengiz iddialarla dolu raporu ciddiyetle incelemesi için bir komisyon oluşturur...

“Necla Arat o raporu dosyaları arasında bulabilir mi, bilemem, ama hâfızasını tazelemek için en can alıcı cümleyi buraya nakledeyim: 'Görüldüğü üzere, Necla Arat'ın 218 sayfalık tezinin sadece 20 sayfa kadar tutan kısmının orijinal mi olduğu tesbit edilememekle beraber, geri kalan 200 sayfalık kısmı tamamen intihalden ibarettir.'

“Ahlak Felsefesi adını taşıyan tez üç ayrı İngilizce kitaptan tercüme yoluyla derlenerek hazırlanmış, rapora göre. Böyle durumlarda hep yapıldığı gibi, iz şaşırtsın diye, serbestçe yararlandığı o üç kitabın adını bile anmamış Necla Hanım. Ancak, rapor, o kitaplarla tez arasındaki fikir ve ifade beraberliğini satır satır göstermekte. Tabii, bilim jürisi durumundaki üst komisyon bu bulgu üzerine tezi geri çevirdiği gibi, 'intihal suçlusu' Doç. Dr. Necla Arat'ın üniversiteyle ilişkisinin kesilmesini de talep etmiş. Sonuçta, Necla Hanım üniversiteden altı ay uzaklaştırma cezası almış. Meslekdaşları 'Artık dönmez' tahmininde bulundukları halde dönmüş de. Bu durumu bilenlerin ortadan çekilmesini sabırla bekleyip, 1988 yılında, yani epey gecikmeli, YÖK profesörü de olmuş.”

Çağlayan mitinginin düzenleyicisi Necla Arat'ın başından böyle tatsız bir olay geçmiş işte. Kendisinin 'irtica' saplantısını da bir başka yazımda o tatsız olaya bağlamışım. Şöyle: “Üniversiteyle ilişki kesmeyi getiren bir rapordan söz ediyorum ya, o raporu yazan Prof. Nihat Keklik İstanbul Üniversitesi'nde İslâm felsefesi hocasıydı. Prof. Keklik'i görev olarak üzerine aldığı bir konuyu mecburen araştırıp bulgularını raporlaştıran biri olarak görmediği anlaşılıyor Necla Arat'ın; Prof. Keklik'in şahsında temsil edildiğini düşündüğü bir felsefeyle harekete geçtiğini düşünüyor besbelli...”

Umumi arzu üzerine bilgilerinize sunulur…




----------------------------------------------------------------------------
----------------------------------------------------------------------------




Necla Arat , YAŞAM ÖYKÜSÜ


http://felsefe.istanbul.edu.tr/ogretimuyeleri/neclaarat


Necla Arat, İstanbul doğumlu. Liseyi Amerikan Field Service Bursu ile gittiği ABD'de bitirdi.

1964'de İstanbul Üniversitesi Felsefe-Sosyoloji Bölümü'nden mezun olan Arat, doktorasını Felsefe Bölümü'nde yaptı. Sistematik Felsefe ve Mantık Kürsüsünde Doçent ve Profesör oldu. Halen aynı kürsüde Toplum ve Devlet Felsefesi, Ahlak Felsefesi, Bilgi Teorisi ve Feminizm dersleri veriyor.

Prof.Arat, 1989 yılında kurulan Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'nin kurucuları arasında.

1989 sonunda Türkiye'deki ilk Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi'ni İstanbul Üniversitesi'nde kuran Arat, bu Merkezin müdürlüğü ile yine ilk kez kurulan Kadın Çalışmaları Anabilim Dalının ve Yüksek Lisans Programının Başkanlığını üstlenmiş bulunmakta.

Türk Kadınlar Konseyi, Felsefe Derneği, Öğretim Üyeleri Derneği, Türk Dil Kurumu (80 öncesi), Kadın Araştırmaları Derneği gibi kuruluşlarda kurucu ve üye olan ve 1995 yılında 45 derneğin bir şemsiye altında birleşmesiyle oluşan İstanbul Kadın Kuruluşları Birliği'nin koordinatörlüğünü de yapmış bulunan Prof.Arat, evli ve 3 çocuk annesi.

Arat, 1975'den bu yana çeşitli gazete ve dergilerde Kadın Hakları, Laiklik, Kemalizm ve eğitim üzerine yazılar yazmakta.

Arat'ın Sembolik Form Olarak Sanat, Etik ve Estetik Değerler, Kadın Sorunu, Feminizmin ABC'si, Susmayan Yazılar gibi telif kitaplarının yanı sıra E. Fromm ve E. Cassirer'den çevirileri, 1990'dan bu yana editörlüğünü üstlendiği Türkiye'de Kadın Olgusu, Kadın ve Cinsellik, Türkiye'de Kadın Olmak, Kadın Gerçeklikleri, Kadınların Gündemi, Susmayan Yazılar, Aydınlanmanın Kadınları, Siyaset, Kadın ve İrtica başlıklı kitapları var. Arat, ayrıca yılda bir kez çıkan Kadın Araştırmaları Dergisi'nin de editörlüğünü yapıyor.

Necla Arat yalan söylüyor

Ahmet Hakan , Hurriyet , 18 Mayıs 2007

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/6535555.asp?yazarid=131&gid=61



Necla Arat yalan söylüyor


CHP Milletvekili aday adayı Prof. Necla Arat, bu köşede yazılan "intihal", yani "fikir hırsızlığı" suçlaması için bir açıklama yapmış.

Diyor ki:

"Benim çalıntı olduğu iddia edilen basılmış ve yayımlanmış bir profesörlük tezim bulunmamaktadır."

Necla Hanım’ın bu açıklamasına bakınca haklı olarak diyeceksiniz ki:

"Ahmet Hakan! Sen de amma müfteriymişsin! Bak, Arat’ın çalıntı olduğu iddia edilen bir profesörlük tezi bile yokmuş."

Durun! Hemen karar vermeyin!

Çünkü ne yazık ki "çağdaş bir kadın" olmak ile "yalan söylememek" arasında doğrudan bir bağ bulunmamakta.

İşte buraya açıkça yazıyorum: Necla Arat yalan söylüyor.

Ve bu da yalanın belgesi:

İstanbul Üniversitesi’nde Necla Arat’ın "Profesörlük takdim tezi"nin "intihal" olup olmadığını araştırmak üzere, fakülte profesörlerinden bir kurul oluşturuluyor ve bu kurul 8 Haziran 1981 yılında bir rapor hazırlıyor.

Raporda Necla Arat’ın yaptığı fikir hırsızlığı kanıtlandıktan sonra "Sonuç" bölümünde şu ifadelere yer veriliyor:

"Görüldüğü üzere Necla Arat’ın 218 sayfalık tezinin sadece 20 sayfa kadar tutan bir kısmının orijinal mi yoksa bir yerden aktarma mı olduğu tespit edilememekle birlikte, geri kalan 200 sayfalık kısmı, tamamen intihalden ibarettir. Bütün bu intihaller, bahis konusu kitaplardan yaptırdığımız fotokopi sayfalarındaki fotokopi numaralarıyla ’Tez’deki paragraf numaraları birlikte takip edilmek suretiyle, İngilizce bilen herkes tarafından kolayca görülebilecektir."

Bitmedi.

İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yönetim Kurulu, 25 Mayıs 1982 tarihinde intihal gerekçesiyle Necla Arat’ın üniversiteden 6 ay uzaklaştırılmasına karar veriyor.

Bakalım Necla Arat, buna ne diyecek?

NOT: Necla Arat’ın "Profesörlük takdim tezi"yle ilgili yayınladığım belgelere yanıtını alayım... Daha sonra Arat’ın doktora ve doçentlik tezlerindeki aşırmalarının belgelerine geçeceğim...

Necla Arat üç kez çalmış

Ahmet Hakan , Hurriyet , 16 Mayıs 2007

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/6521505.asp?yazarid=131&gid=61

http://www.haber34.net/ahmet-hakan/necla-arat-uc-kez-calmis.html



Necla Arat üç kez çalmış


BİZDE adet böyledir:

Bir memleket evladı, biraz serpildi mi ya da kafayı biraz çıkardı mı, hemen sümen altından belgeler, kasetler, evraklar çıkar...

Yani...

Serpilen memleket evladının, serpilmeden önce yapıp ettikleri bir güzel ortaya dökülür.

Amaç: Çıkan kafayı bastırmak, serpilmeyi engellemektir.

Hemen söyleyeyim: Oldum olası hoşlanmamışımdır bu yöntemden...

Bu nedenle Cumhuriyet mitinglerinin düzenleyicilerinden Prof. Dr. Necla Arat'ın, CHP'den milletvekilliği teklifi aldığının kesinleşmesinin hemen ardından...

Arat ile ilgili belgeler elime geçtiğinde...

Bir parça tereddüt ettim.

Ancak belgeleri incelediğimde tereddüt etmekten vazgeçtim.

Çünkü...

Elimdeki belgeler yeni şeyler söylüyordu.

Necla Arat'ın "Profesörlük" tezinin "çalıntı" olduğu, bu nedenle üniversiteden bir yıl uzaklaştırma aldığı daha önce defalarca yazılıp çizildi...

Benim elimdeki belgelerin ortaya koyduğu "yeni bilgi" ise şuydu:

Necla Arat'ın doktora ve doçentlik tezleri de çalıntıymış!

* * *

Önce doktora tezinden başlayalım:

Necla Arat'ın "E. Cassirer ve S. K. Langer'de Sembolik Form Olarak Sanat" başlıklı doktora tezi, önsöz ve bibliyografya hariç 181 sayfa.

Yapılan incelemede...

Kitabın 10-15 sayfa dışında kalan bölümlerinin büyük bir kısmı "Cassirrer'e göre" ya da "Langer'e göre" diye belirtilen bölümlerden oluşuyor... Kalan kısım ise yine iki yazardan, kaynak belirtilmeden yapılan alıntılarla oluşturulmuş.

Doçentlik tezinin durumu ise daha da vahim:

"18. Yüzyıl İngiliz Felsefesinde Etik ve Estetik Değerler Arasındaki İlgi Sorunu" isimli doçentlik tezi, 120 sayfa.

Bu kitapta Necla Arat, çalma işlemini şöyle gerçekleştirmiş:

Önüne kitabı almış, satır satır çevirip yayınlamış! Çaldığı kitaptan bazen bir satırı, bazen birkaç cümleyi alıntı olarak göstermiş. Ancak alıntının öncesi ve sonrasını kendi fikriymiş gibi yazmakta bir sakınca görmemiş.

Uzatmayalım ve ilgililerine şu duyuruyu yapalım:

Buraya yazdığım "çalıntı" iddialarının belgeleri bende mevcuttur.

Orijinal metin ile Necla Arat'ın metinlerini birlikte incelemek isteyenler, lütfen bana başvursunlar.

* * *

Hatırlarsınız...

Birkaç yıl önce sabık Başbakanlık Müsteşarı Prof. Dr. Ömer Dinçer'in, yazdığı bir kitapta "intihal" yaptığı iddiaları ortaya atılmıştı.

Ne oldu o iddialar karşısında?

Ne olacak?

Medya intihal olayının üzerine atladı.

CHP, "Bir bilim hırsızı olan Ömer Dinçer, Başbakanlık Müsteşarlığı koltuğunda oturamaz" diye yeri göğü inletti.

YÖK, Ömer Dinçer'in intihali konusunda anında karar alıp jet hızıyla uyguladı.

Bakalım, aynı tutum Necla Arat için de geçerli olacak mı?

Bakalım meslektaşlar ne diyecek?

Bakalım YÖK nasıl bir tutum takınacak?

Bakalım "Bir bilim hırsızının Başbakanlık Müsteşarlığı koltuğunda oturması"na isyan eden CHP, bir bilim hırsızını CHP milletvekili yapacak mı?

Yoksa...

"Bizim bilim hırsızımız, sizin bilim hırsızını döver" oyunu mu oynanacak?

Bekleyelim, görelim...

Necla Arat meselesi

Ahmet Hakan , Hurriyet , 20 Mayıs 2007
ahmethakan@hurriyet.com.tr

http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=6545131&yazarid=131

www.haber34.net/ahmet-hakan/necla-arat-meselesi.html




Necla Arat meselesi





* BEN aslında "Azılı bir şeriatçı" imişim ve Prof. Dr. Necla Arat'a da o yüzden saldırıyormuşum! Bu görüşü ortaya atanlara sadece şunu hatırlatmak isterim:

Peki benim gibi "Azılı bir şeriatçı", neden Cumhuriyet mitinglerinin başaktörü Prof. Dr. Türkan Saylan hakkında bir "intihal" iddiası ortaya atmıyor da, "ikinci aktör" Necla Arat ile uğraşıyor? Hatta benim gibi biri Arat'ı diline dolarken, neden Türkan Saylan'ın kendi alanında çok saygın bir hoca olduğunu kabul ediyor?

* Necla Arat, beni mahkemeye verecekmiş. Ah keşke! Belki böylece üniversitenin tozlu raflarında kalan o meşhur "disiplin cezası", mahkeme kararıyla da tescillenmiş olur. Ama şimdiden anlaşalım: Necla Arat aleyhinde bir karar çıktığında, mahkemenin yeterince Atatürkçü olmadığını söylemek yok.

* Benim kanaatim şudur: Bu memlekette ne zamanki Ömer Dinçer'in intihal olayını Vakit Gazetesi, Necla Arat'ın intihal olayını da Cumhuriyet Gazetesi enine boyuna işler... İşte o zaman "Benim hırsızım / Senin hırsızın" meselesi biter. Aksi olmadıkça işimiz çok zor.

* Necla Arat'ın yakın silah arkadaşı Aysel Çelikel, "Necla Arat'ı yedirmeyiz" türünden bir beyanat patlatmış. Keşke Aysel Hanım, "Arkadaşa koltuk çıkma" kabilinden feodal bir tutum takınacağına, yakın arkadaşı Necla Arat'a dönüp, "Necla! Sahi sen 6 ay üniversiteden neden uzaklaştırılmıştın?" diye sorabilseydi...

* Bir gazeteci, "220 sayfalık bir çalışmanın 200 sayfası resmen başka yerden araklanmış!" bilgisini alınca ne yapar? Araklayanın kimliğine bakıp, "Tam da dip dalgasının tavan yaptığı, ulusal şahlanışın göz yaşarttığı bir dönemde bir Atatürk kadınını hırpalayıp AKP'nin değirmenine su taşıyamam" diyerek dosyayı elinin tersiyle iter mi? Peki DSP Lideri Zeki Sezer'in dediği gibi "hakkaniyet" duygumuz ne olacak?

* Ömer Dinçer için anında toplanıp karar çıkaran YÖK, Necla Arat konusunda neden susuyor? Üstelik YÖK Başkanı Erdoğan Teziç'in "İntihal iddiaları konusunda fevkaladenin fevkinde bir duyarlılık taşıyoruz" vurgulu bir açıklaması hálá kulaklarımızda çınlarken? Adalet duygusunun zedelenmesinin ne türden travmalara yol açabileceğini Teziç Hoca bilmiyor mu?

* İlkemiz şudur: Hiçbir hırsız, "İyi ama ben Müslüman'ım, o nedenle benim hırsızlığımı hoş gör" diyemez. Derse, "Hadi oradan... Sen önce ahlaklı ol" deriz. Hiçbir hırsız, "İyi ama ben laikim, çağdaşım, Atatürkçüyüm, o nedenle benim hırsızlığımı hoş gör" diyemez. Derse, "Hadi oradan... Sen önce ahlaklı ol" deriz. Mesele bundan ibarettir.

Necla Arat bilim hırsızı çıktı

http://www.atilim.org/haberler/2007/05/17/Necla_Arat_bilim_hirsizi_cikti.html

İSTANBUL (17.05.2007)


Necla Arat bilim hırsızı çıktı

Cumhuriyet mitinglerinin tertip komitesinde yer alan ve CHP'den miletvekili adaylığı kesinleşen Prof. Dr. Necla Arat'ın doçenlik ve doktora tezlerinin intihal olduğu ileri sürüldü. Arat'ın daha önce de profesörlük tezinin bilim hırsızlığı olduğu ortaya çıkmıştı.

O bir "bilim" kadını!

Darbeci generallerin “silahsız” sözcülerinden biri olan Necla Arat, 1990 öncesinde, profesörlük ünvanı almak için, İÜ Edebiyat Fakültesi'nde bir tez hazırlamış, tezi görüşen kurulda beş üyeden ikisi lehte, ikisi aleyhte, biri de çekimser oy kullanmıştı. Bu durum üzerine bir üst kurul inceleme yapmış; konuyu görüşen bilim kurulunun üyelerinden birinin hazırladığı bir intihal raporu bu süreçte ortaya çıkmıştı.

Bu rapora göre: "Ahlak Felsefesi" adını taşıyan tez üç ayrı İngilizce kitaptan tercüme yoluyla derlenerek hazırlanmıştı. Üst kurul, ortaya çıkan bu rapor üzerine 'intihal suçlusu' olduğu gerekçesiyle henüz Doçent olan Necla Arat'ın profesörlük tezini geri çevirmiş, üniversiteyle ilişkisinin de kesilmesini de talep etmişti. Ancak Necla Arat, bu olayla ilgili üniversiteden altı ay uzaklaştırma cezası almış, üst kuruldaki isimler emekli olduktan sonra da yeniden harekete geçip profesör olmayı başarmıştı.

YÖK kışlasının yüz akı!

12 Eylül faşist darbesi ile kışlaya dönüştürülen üniversitelerin yüz akı(!) olduğu, gün geçtikçe daha net bir şekilde ortaya çıkıyor. Darbeci generallerin muhtıralarını savunabilecek kadar bilimsel düşünce düşmanı olan, Necla Arat'ın intihal sicilinde yok yok! Necla Arat'ın profesörlük tezi gibi şimdi de doktora ve doçentlik tezlerinin de intihal olduğu ortaya çıktı.

Arat'ın "E. Cassirer ve S. K. Langer'de Sembolik Form Olarak Sanat" başlıklı doktora tezi hakkında yapılan incelemede; kitabın büyük bir kısmının Cassirrer ve Langer adlı yazarlardan kaynak belirtilmeden yapılan alıntılarla oluştuğu kaydedildi. Arat'ın "18. Yüzyıl İngiliz Felsefesinde Etik ve Estetik Değerler Arasındaki İlgi Sorunu" isimli doçentlik tezinde de benzer intihaller olduğu belirtildi.

Doktora ve doçentlik tezleriyle ilgili intihal iddialarına köşesinde yer veren Ahmet Hakan Coşkun, Arat hakkında "suç duyurusunda bulunduğunu" belirtirken, intihal iddialarının belgelerinin de kendisinde mevcut olduğunu kaydetti.

Postal varsa, bilim yok

Bilimsel düşünce yerine asker postalını üniversitelerde hakim kılan YÖK kışlasının medarı iftarı diğer profesörlerin de intihal suçları ortaya çıkmıştı. Onlardan biri de eski İÜ Rektörü Prof. Kemal Alemdaroğlu idi. Alemdaroğlu'nun yazdığı 'Laparoskopik Cerrahi' kitabının intihal olduğu Türk Tabipler Birliği'nce tescil edilmişti.

Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Atalay Arkan'ın Almanya'da çıkmış olan anestezi ile ilgili kitabı intihal ederek Türkçeye çevirdiği, üzerine kendi ismini koyarak yayınladığı tespit edilmişti.

19 Mayıs Üniversitesi Rektörü Prof. Ferit Bernay ve arkadaşlarının yazdığı makalenin 'Journal of Pediatric Surgery' adlı derginin Şubat 1989 sayısından kopyalandığı tespit edilmişti.

Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Ruşen Keleş ve bir öğretim üyesi tarafından yazılan 150 sayfalık 'Çevre Hukukuna Giriş' adlı kitabın Prof. Nükhet Turgut'a ait 'Çevre Hukuku ve Karşılaştırmalı İnceleme' adlı kitaptan intihal edildiği mahkeme kararıyla belgelenmişti.